HİPNOZ ALTINDAKİ GENÇLERİN AKIL TUTULMASI
Ülkemizde gençlerimizi kendi ırkından, gelenek ve göreneklerinden, örf ve adetlerinden, kültüründen, devletinden, vatanından ve kendi öz benliğinden nefret ettiren bir takım yapılar mevcut. Kökleri ülkemizin dışına taşan ve hukuki meşruluğunu kaybetmiş bu yapılar, önce gençlerimizi ülkesinden soğutup sonrada onları ülkemize karşı kışkırtarak kullanmakta. Asimetrik algılarla daha küçük yaşlarda bilinçaltlarına zerkettikleri bu zehrin farkına varmak kastettiğim gençler bağlamında maalesef ki çok zor. Dış güçler bu stratejiyi Cumhuriyet tarihi boyunca sol ve inanç yönünden zayıf kesimlerde sıkça kullanmaktaydı. 1980 öncesinde yaşananlar ve beraberinde gelen kaos ortamı bu stratejinin tezahürleri. Sonrasında ortaya çıkan ve ülkemizin doğusunu adeta kabusa çeviren çatışmalarda aynı stratejik temeller üzerine kuruldu. NEFRET ETTİR VE KULLAN. Tabi bu stratejinin işleyebilmesinde yerli işbirlikçilerde gözardı edilmemeli. Son 25 yıllık süreçte ise bu durum tam tersine döndü. Önceleri inançsız kesimlere yaptırılan bu faaliyetler itikadi yönden sapkınlığa düşmüş bir takım dini gruplar üzerinden yürütülmeye başlandı. İnsan kaynağını oluşturabilmek içinde psikolojik teknikler profesyonelce uygulandı. Adeta farelerin laboratuvarda denek olarak kullanılması gibi insanlarımız üzerinde bu teknikler denendi. Zehirli meyvelerinide bizlere takdim ediyor şu sıralar. Psikolojik altyapısı üzerinde incelendiğinde, kendisini bir dini gruba bağlı hisseden bir gencimizi düşünelim. Çocukluğundan bu yana yetiştirilen(!) ve genel olarak tek kaynaktan beslenmesi hususunda telkinlerde bulunarak fanus içine alınan genç birey, içinde bulunduğu fanusta ibadet ve bazı kitaplar haricinde sosyal etkileşimden uzak bir dönem geçirmekte. Sınırlı yaşam alanının dışına çıkan genç uzun süre etkileşimden uzak kaldığı sosyal çevresindeki bir takım malayani dünya meşgalelerinden etkilenmekte. Bunun üzerine kendisini sürekli gözetim altında tutan büyüğü tarafından bizim fanusumuzun dışına çıkarsan maazallah ayağın kayar, esfeli safiline inersin gibi telkinlerle korkutulmakta. Ergenlik çağındaki bir gencin üzerinde en büyük etkiyi korku oluşturur. Bu korku ve beraberindeki koruyucu tutum sayesinde genç bireyle kendisini kollayan büyüğü arasında onu günahlardan alıkoyduğu için saygının da yanı sıra duygusal bir bağ kurulmakta. Bu bağ kurulduktan sonra(tav olma) gerisi artık basit. Gözlemlendiğinde abes bir durum yok gibi görünsede aslında ayrıntılarda bu dini grupların şifreleri çözülüyor. Misaller üzerinden gidersek eğer; Dini gruba katılan genç bireylerin asla farklı kaynaklardan beslenmesine izin verilmez. Sebep:Farklı kaynaklardan beslenirse başındaki büyüğünden farklılaşır. Bu da beraberinde uzaklaşmayı getirir. Amaç uzaklaşmasını engellemek. Yine bu saf ve temiz gençler dini altyapı olarak Ayet, Kelam, Hadis, Fıkıh gibi temel İslam ilmi haricinde dini liderin kendi üslubuyla sistematik olmayan ve net bilgiler içermeyen anlaşılması güç kitaplara yöneltilirler. Sebep: İnsan bilmediğine ve anlamadığına merak duyar. Dinini tam anlamıyla öğrenirse dini büyüğüne ihtiyacı kalmaz. Az şey bilecek ki günahla imtihan karşısında ayağı kaysın ve vicdan azabıyla geri dönsün. Muamelatsız Müslümanlığın en temel problemlerinden birisi. Sığınacak liman arayışları bu çöküntünün tamirinde ilk duyulan ihtiyaç. Bu durum beraberinde ayrılırsam biterim ben anlayışınıda getirmekte. Kendisinin tek başına nefisle mücadele edemeyeceğini düşündürüp aklını ve iradesini kullanmasına engel olmaya yol açmakta bu çaresizlik. Gelip bağlı olduğu dini grupta çözümü araması için bu şart. Henüz toy olan gençlerin hoşuna giden nefsini okşayan yemekler, geziler, maçlar, kaplıcalar vs çeşitli organizasyonlar düzenlenmesi ise işin sefa boyutu. Çünkü aklından ve iradesinden sonra bedeninide teslim alabilmenin yolu burdan geçmekte. Zihnen ve bedenen avuçlarının içine aldıkları genç bireyleri robot haline getirmek için sorgulama yetisini ellerinden almak ise son aşamadır. Sorgulamasınlar ki verilenin haricinde hiçbirşey zihinlerinde yer etmesin. İtaat et kurtul söyleminin farklı yorumlanış biçimileri bu amaçla türetilmekte.
Sonuç: Zeka ve Akıl birbirinden farklı kavramlardır. Zeki ve çalışkan olan insan aklını kullanmadığı takdirde neyi niçin yaptığını bilmeden tekdüze hareket eder. Nitekim günümüzde kendini bir dini grubun mensubu olarak gören veya aidiyet duygusu hisseden, ayrıca dini hassasiyetleri olan bu zeki gençlerin inançlarıyla ters düşmesine rağmen kendileriyle aynı fikirde olmayan insanları aşağılamaları, hakaret etmeleri, çoğu zaman insanların aile büyüklerine hakaret seviyesine ulaşan davranış ve tutumlar akli melekelerini yitirip, sorgulama kabiliyetlerini yitirmelerinden kaynaklanmakta. Durumu kurtarmak için başvurulan ufak yalanlar, dini liderlerinden kaptıkları bir alışkanlık. Bu küçük yalanlar beraberinde iki yüzlülük, karakter zayıflığı, özgüven eksikliğini ve yaptığı yanlışı ibadet gibi görmeyi getirmekte. Normal şartlarda bir Müslümanın karşısındaki bir Müslüman olmasa dahi herhangi bir insana hakaret etmesi, iftira atması, tehdit etmesi vs günahtır. Bu gençler bu fiillerin günah olduklarını bilmektedir. Fakat sorgulama mekanizmasını kullanamadıkları ve hep aynı merkezli yayınların etkisi altında kaldıkları için bir dini grubun çatısı altında koro halinde bu çirkin davranışları sergilemekteler. Tabi bu söylediklerimiz sıradan bir üye için geçerli. Bunun haricindeki devletin içine usulsüz mülakatlarla, çalıntı sınavlarla, torpille sızanlar hariç. Onlar hakaret ve iftirayı daha da ağır tehdit unsuruna dönüştürüp fiilayata dökmekteler. Çünkü tepeden tırnağa yalan üzerine kurulmuş davalarının kontrol mekanizmasının en ufak itaatsilikte kendilerini yalan edeceğinin farkındalar. Tertemiz Müslüman ailelerin çocuklarını yetiştirip okutacağız, yetiştireceğiz, alnı secdeli insanlar lazım ülkeye sloganlarıyla alıp, kendi din kardeşine karşı tanımadığı, bilmediği halde kışkırtıp düşman eden tüm sapkınları Allah(C.C.) ıslah eylesin! Şüphesiz ki o kalpleri en doğru bilendir . .