Kadınların kendi kendine yaptığı muayene ve düzenli doktor kontrolleri meme kanserine karşı alınacak en etkili önlemdir diyen Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü Doç. Dr. Hüseyin Altınyollar “Tüm kanser türlerine bağlı ölümler arasında, meme kanserine bağlı ölümler, ikinci sırada yer alıyor. 70 milyonu aşan ülkemizde, 100 bin kadından 22’si meme kanserine yakalanıyor. Meme kanserinden ölüm oranı 100 bin kadında yaklaşık 10 kişi olarak belirtiliyor. Kadınların meme kanserine karşı önlemlerini alarak, düzenli kontrol yaptırmaları gerekiyor” dedi.

Meme kanseri, memenin süt bezlerinde ve daha sık da üretilen sütü meme başına taşıyan kanalları döşeyen hücreler arasında, çeşitli etkenler sonucu kontrolsüz şekilde çoğalan ve başka organlara yayılma potansiyeli taşıyan hücrelerden meydana gelen tümöral oluşumlar olarak belirtiliyor.

Meme kanserine hangi etkenlerin neden olduğu kesin olarak bilinmiyor olsa da, günümüzde yapılan çalışmalarda, yüksek olasılık gösteren bazı faktörler belirlenmiş durumda. Bazı kadınlarda genetik yatkınlık oluşturan gen mutasyonları (genlerde kansere eğilim yaratan bozukluklar) meme kanseri riskini artırırken, diğerleri kadın olmak dışında bir risk faktörü taşımıyor.

MEME KANSERİ BELİRTİLERİ

Meme içinde kanserleşen bir hücrenin, bir tümör oluşturması ve bir uzmanın muayene sırasında anlamasına ya da radyolojik incelemede belli olmasına kadar hayli uzun zaman geçmesi gerekiyor. Kadınlar genellikle en az 1 cm. büyüklüğüne ulaşmış bir kitleyi, elle kontrol yöntemi sayesinde fark edebiliyorlar. Günümüzde meme kanserlerinin çoğu kişinin kendisi tarafından bulunuyor. Kanserli kitleler nispeten sert, düzensiz kenarlı, yüzeyi pürtüklü görünüyor ve meme dokusu içinde rahatça oynatılamıyor.

Kanser uzak organlara metastaz (yayılım) yapmışsa bu yayılımlar, nadiren meme kanserinin ilk bulgusunu oluşturuyor diyen Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü Doç. Dr. Hüseyin Altınyollar “Meme kanserinin sıkça yayılma gösterdiği bölgeler koltukaltı lenf bezleri, kalça ve omurga kemikleri ile akciğer ve karaciğer olarak görülüyor.” dedi.

Doç. Dr. Hüseyin Altınyollar vakit geçirilmeden uzmana başvurulması gereken belirtileri açıkladı:

  • Memede veya koltuk altında ele gelen kitle (sertlik, şişlik)
  • Meme başından akıntı (tek kanaldan kanlı veya şeffaf renkli)
  • Meme başında içe doğru çekilme, çökme veya şekil bozukluğu
  • Meme başı derisinde değişiklikler (soyulma, kabuklanma)
  • Meme cildinde yara veya kızarıklık
  • Meme cildinde ödem, şişlik ve içe doğru çekintiler olması (portakal kabuğu görünümü)
  • Memede büyüme, şekil bozukluğu veya asimetri ya da renginde değişiklik (kızarıklık vs.)

MEME KANSERİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Meme kanserinde tedavinin basamakları cerrahi tedavi, radyoterapi, kemoterapi, hormon tedavisi ve hedefe yönelik ilaçlardan oluşuyor. Meme kanseri tedavi yöntemleri lokal ve sistematik tedavi olarak ikiye ayrılıyor. Lokal tedavide cerrahi ve radyoterapi yöntemleri ile hastalığın bulunduğu bölgeye etkili tedavi uygulanırken, sistemik tedavide ise kemoterapi, hormon tedavisi ve hedefe yönelik tedavi yöntemleri uygulanarak vücudun herhangi bir yerindeki yayılmış bulunan kanser hücrelerini yok etmek amaçlanıyor.

Cerrahi tedavide amaç, memedeki tümörü tamamen çıkararak, koltuk altı lenf nodlarına yayılım belirlenerek bunların temizlenmesi diyen Doç. Dr. Hüseyin Altınyollar “Meme dokusunun tamamına yakın kısmının çıkartıldığı ameliyat şekline maktektomi denir. Sadece kanserli dokunun çıkarıldığı ameliyat şekli ise meme koruyucu cerrahidir. Meme koruyucu cerrahinin en önemli avantajı vücut bütünlüğünün bozulmamasıdır. İyi bir görüntünün elde edilmesi meme ve tümör boyutu arasındaki ilişkiye bağlıdır. Meme büyük, tümör küçük ise daha iyi bir görüntü elde edilebilirken, küçük meme ve büyük tümör ile elde edilecek sonuç tatminkar olmayabilir. Bu gibi durumlarda cerrahi öncesi kemoterapi verilerek tümörün küçülmesi sağlanabilir. Meme koruyucu cerrahi ve radyoterapi ile memenin tamamının alınması arasında hastanın sağ kalımı açısından bir fark yoktur. Bununla birlikte geriye kalan meme dokusunda tümörün tekrar etme riski memenin tümünün alınmasına oranla biraz daha fazladır” dedi.

Sözlerine Kemoterapi, damardan veya ağızdan verilen ilaçlarla kanser hücrelerinin öldürülmesini ifade etmektir diyerek devam eden Altınyollar “Hormonların çalışmasını bozan, üretimini azaltan veya hormon salgılayan bezleri çalışmaz hale getiren ilaçlar verilmesine ise hormon tedavisi adı verilir. Hedefe yönelik ilaç tedavisi uygulandığında, yalnız tümör hücresini hedef alıp yok etiği için günümüzde çok daha etkilidir. Meme kanserinin tedavisinde belirli endikasyonlarda meme bölgesine radyoterapi uygulamak gerekir. Bu tedavi cerrahi tedaviyi tamamlamak amacı ile lokal ve bölgesel yinelemeleri önlemek için uygulanmaktadır” dedi.

Kanser tedavisi sırasında cinsel hayat da önemsenmeli Kanser tedavisi sırasında cinsel hayat da önemsenmeli

ERKEKLERDE MEME KANSERİ

Genelde kadınlarda görülen meme kanseri, küçük bir grubu oluştursa da erkeklerde de sorun olarak ortaya çıkıyor. Tüm meme kanserlerinin % 1'inden azı erkeklerde gelişirken, erkek hastaların % 30'unda ailede meme kanseri bulunması, dikkat çekici bir durum olarak kabul ediliyor.

Bir kısım erkekte meme kanserleri gelişiminin BRCA-2 geniyle ilişkili olduğu düşünülüyor diyen Doç. Dr. Hüseyin Altınyollar “Hastaların hemen hemen tümünde görülen yakınma, memebaşı ve areola arkasındaki kitle oluyor. Sert, ağrısız, düzensiz kenarlı, jinekomastinin aksine areola dairesinin sadece bir kısmında yer alan bu kitle ile birlikte meme başından şeffaf-kanlı akıntı hastaların % 80'inde görülüyor. Bu kanserlerin çoğunluğu 60 yaş ve sonrasında ortaya çıkıyor. İnmemiş testis, testis travması, testisin cerrahi yolla çıkarılmış olması (orşiektomi) ve östrojen hormonu kullanımı risk faktörleri olarak kabul ediliyor.” dedi.
 

MEME KANSERİNİN NEDENLERİ VE RİSK FAKTÖRLERİ

  • Cinsiyet: Meme kanseri en sık kadınlarda görülüyor.
  • Yaş: Meme kanseri 35 yaş ve altında rastlanma sıklığı daha azken, çoğunlukla 50 yaş ve üzerinde görülüyor. Herediter (kalıtsal) meme kanseri veya genetik bozukluklar nedeniyle oluşmuş meme kanserleri genç yaşlardaki kadınlarda daha sık görülüyor.
  • Aile hikayesi: Özellikle anne tarafından 1. derece akrabasında (anne, teyze, anneanne, kızı) meme kanseri hikayesi olması önemli bir risk faktörü kabul ediliyor. Bu akrabaların meme kanserine menopoz öncesi yakalanmaları ve/veya çift taraflı meme kanseri olmaları, riski daha da artıyor.
  • Östrojen hormonu: Bir kadın ilk adetini ne kadar erken görürse (örneğin 12 yaştan önce) ve menopoza ne kadar geç girerse (örneğin 55 yaş), meme kanserine yakalanma riski o kadar artıyor. Doğum kontrol hapı kullanmanın da, çok düşük oranda olsa bile meme kanseri riskini artırdığı düşünülüyor.
  • Menopoz sonrası hormon tedavisi: Menopoz dönemindeki, sıcak basması gibi sorunların önlenmesi amacıyla kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarınca uzun süreli reçete edilen (5 yıl veya daha fazla süreyle) sadece östrojen içeren hormon ilaçları, östrojen ve medroksiprogesteron asetat içeren kombine hormon ilaçlarına kıyasla meme kanseri riskini daha çok artırıyor.
  • Geçirilmiş meme biyopsisi: Meme biyopsilerinde saptanan orta dereceli hiperplaziler meme kanseri riskini 1,5-2 kat (hafif derecede), atipik duktal hiperplazi 3-5 kat (orta derecede) ve lobüler karsinoma in situ (yayılma göstermeyen) veya aile hikayesi ile beraber atipik duktal hiperplazi ya da lobüler hiperplazi varlığı riski 8-10 kat (yüksek derecede) artırıyor.
  • Meme kanseri hikayesi: Bir kadının bir memesinde daha önce kanser gelişmiş olması, ileride diğer memesinde de kanser gelişmesi riskini yaklaşık 2 kat artırıyor.
  • Işınlanma (radyoterapi): Çocukluk çağında başka kanserler nedeniyle (lenf kanseri vb.) göğüs ışınlaması geçirenlerde, meme kanseri görülme sıklığı artıyor.
  • Beslenme ve çevre faktörleri: Yağ bakımından zengin beslenme şekli ve kilo alma, özellikle menopozdaki kadınlarda meme kanseri riskini artırıyor. Alkol kullanımı (günde bir kadehten fazla) yine riski artırırken, sigaranın etkisi hala tartışılıyor. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktiviteninse meme kanseri riskini azalttığı biliniyor.
  • Genetik bozukluklar: Herediter (kalıtsal) meme kanseri genleri (BRCA1 ve BRCA2) tüm meme kanserlerinin % 5-10'unu oluşturuyor.
Editör: TE Bilişim