Dışişleri Bakanı askeri yetkililerle görüşüyor Dışişleri Bakanı askeri yetkililerle görüşüyor
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Sakarya'nın Sapanca ilçesinde düzenlenen Yurtdışı Hizmetleri Konferansı'nın 3. gününe Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu konuşmacı olarak katıldı. Diyanet İşleri Başkanlığının yurtdışında görev yapan ateşelerine seslenen Davutoğlu, Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere değindi.
DIŞ POLİTİKADA VİZYON DEĞİŞTİRDİK
1984 yılında Fukiyama'nın Tarihin Sonu makalesi yazıldığında kendisinin de bir makale kaleme aldığını hatırlatan Davutoğlu, şunları söyledi: "Daha sonra bunu kitaplaştırdım. Tarihin sonu gelmemiştir ve daha hızlı bir büyük bir medeniyet dönüşümüdür. Modernite ve ayağa kalkan otantik unsurlar büyük bir medeniyet dönüşümü gerçekleştirecektir demiştim.Böyle iddialı bir tezin haddini bilmemesi mi diyelim; Rabbim bize bu tarihi ivmeyi anlamayı ve sahip olduğumuz değerleri savunma imkanı sundu. 2011 de sadece Ortadoğu'da yaşanan devrim son 50 yılda yaşananlardan fazla. Ulus devletlerin yeniden yapılanması süreci ile karşı karşıyayız. Bu dönemde Türkiye gibi bir ülkenin sorumluluğunu üstlenmek hepimiz için büyük imtihan. Bütün kurumlarımızla bunun imtihanını veriyoruz."
Son 9 yıl içinde dış politikada bir vizyon ve strateji yenilenmesi için çaba sarf ettiklerini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu: "Statik bir dünyada geliştirilen dış politika ile, hemen her gün yeni koalisyonların oluştuğu dinamik bir konjonktürde dış politika geliştiremezdik. Soğuk savaş döneminde komşularımızın NATO karşıtı ya da değil diye adlandırıldığı bir dönemin anlayışı ile kalamazdık. Bu zihniyet değişimi önemli ölçüde gerçekleştirildi. Diplomatlarımızla eski dönemleri karşılaştırdığımızda görüyoruz ki aşağılık kompleksini aştık."
Türkiye'nin yapılamazlara inanmaya başladığını söyleyen Davutoğlu, şunları söyledi: "BM Güvenlik Konseyine ilk müracaatı yaptığımızda yaşanan tartışmaları hatırlıyorum. Ancak, sadece 5 yıl sonra 2009'da BM Güvenlik Konseyine 153 gibi rekor oyla girdik. Bekleyelim diyenleri dinleseydik hâla bekliyor olacaktık. Şimdi dünyanın bir köşesinde bir olay olsa Türkiye neden müdahale etmedi diye soruluyor. Yeni bir vizyon gerekiyor daha önceki dönemlerde krize dayalı dış politika anlayışını vizyona dayalı hale getirdik. Şimdi nasıl bir Ortadoğu tahayyül ettiğimizi dünyaya anlatıyoruz. Sadece krizlere tepki veren bir ülke değiliz. Soğuk savaş döneminde kendini korumaya çalışan bir ülke varken, şimdi nasıl bir Ortadoğu istediğimizi anlatıyoruz." Türkiye'nin vizyonuna bölgede ihtiyaç olduğunu anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Son 20 yılda 2 büyük deprem yaşadık. Birinci büyük deprem soğuk savaş sonrası Sovyetlerin dağılması ile başladı. Bosna'dan Çin'e kadar olan havzada birçok devlet ortaya çıktı. Bu büyük depremi en çok Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu hissetti. Türkiye Cumhuriyetini bu deprem silkeleyerek hazırladı. Bosna'da büyük bir travma yaşadık. Ama orada yaşananlarla yüreğimizde bir titreme hissettik. Ben o dönem Malezya'daydım. Sabah akşam Bosna'yı düşünüyordum. Bu büyük depremdi. Diyanet İşleri Başkanlığının karşı karşıya kaldığı ve Balkanlar'da gayet başarılı şekilde yönettiği o süreç o zaman başladı."
11 EYLÜL İLE MÜSLÜMANLAR TERÖRİST OLARAK NİTELENDİRİLMEYE BAŞLANDI
Davutoğlu, 11 Eylül saldırılarının ardından Müslümanların terörist olarak nitelendirilmeye başlandığını belirterek sözlerine şöyle devam etti: "2. büyük deprem ise 11 Eylül oldu. İslam dini ile algıların olumsuz şekilde yeniden şekillendiği, İslam dünyasının risk ve Müslümanların terörist olarak nitelendirildiği bir deprem oldu. Bu dönemden sonra Müslümanlar potansiyel risk olarak görülmeye başladı ve bu bize bir meydan okuma fırsatı oluşturdu. 2011'de bölgede büyük deprem daha yaşadık. Ortadoğu'da siyasi deprem dünyada ise ekonomik deprem. En fazla etkilenen coğrafya ise komşularımız oldu. Bizim fırsatları değerlendirerek depremin artçı şoklarını nasıl atlatacağımızı anlamamız lazım. Biz Dışişleri Bakanlığı olarak çalışmalar yapıyoruz." Diyanet İşleri Başkanlığından dış politika konusunda beklentileri olduğunu anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Görev yaptığınız ülkelerde; özellikle insanlara kader birliğimizi anlatın. Afganistan'da düşen helikopterde 12 askerimiz şehit oldu. Orada ki şehitlerimiz Hazreti Mevlana'nın Belh'teki şehrini korumak için oradaydı. Kader birliğimizden dolayı orada şehit oldular. Bu son derece önemlidir."
NEO NAZİ CİNAYETLERİ
Davutoğlu, Almanya'da yaşanan ırıkçı cinayetler hakkında da açıklamalarda bulundu. "Türkiye'den göç eden vatandaşlarımız orada 4. kuşağı yaşıyor" diyen Davutoğlu, bu vatandaşlarımızın bulundukları yerlerde dinlerini, dillerini korumaya çalıştığını söyledi.
Bu vatandaşlarımızın hassasiyeti ilk gidişlerinde rızklarını temin etmek kadar nerede Cuma namazını kılacağım sorusunu sormalarında saklı olduğunu anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Avrupa'nın camilerle donatılması bu inançla oldu. Ancak değişen nesillerle birlikte yaşadığımız bu tecrübeler yeniden yorumlanması gereken bir tecrübe haline geldi. Aralık ayında 2000-2006 arasında Almanya'da katledilen 8 vatandaş ile ilgili birçok gerçek ortaya çıktı. Aralık ayında Almanya'da o vatandamsa Türkiye neden müdahale etmşlarla yüz yüze konuştum. Durumlarını anlamaya çalıştım. Hangi psikolojide bu cinayetler ile yüzleştiler anlamaya çalıştım. Bizim oradaki insanlarımızın bile bu vatandaşlarımıza sahip çıkmadığını gördüm. Oğlu vefat eden ilk vatandaş beni etkiledi. Oğlu kucağında can verirken; oğlunun katili olarak muhatap kılınmış ve günlerce sorulara tabi tutulmuştu. Ben bunun istisnai olduğunu düşündüm. Ancak hepsinin aynı muameleye tabi tutulduğunu gördüm. Bir başka ailemizde ise kızın ve annenin DNA testini 15 kere almışlar. Anneyi kocasını, kızı ise babasını öldürmekten uzun süre sorgulamışlar. O kız şunu diyordu; 'daha ben ne yapabilirim. En iyi Alman okullarında okuyorum. Almanlardan daha iyi Almanca konuşuyorum. Entegrasyon için ne yapabilirim' diyordu."
Alman İçişleri Bakanı ile görüştüğünde bunları anlattığını anlatan Davutoğlu, şunları söyledi: "Beni üzen sadece bu soruşturmaların geç kalması değil izlenen yöntem. Alman polisi, bir kızın babasını öldürebileceğini düşünüyor ancak bunun ırkçı terör olduğunu düşünemiyor. Bu çok acı."
İSLAMİFOBİA ANTİSEMİTİZM GİBİ İNSANLIK SUÇUDUR
Terörü dinle kıyaslamadıklarını ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu terörü biz bir dinle kıyaslamadık. Yan yana koymadık. Fakat 11 Eylül sonrası İslam terörü denmeye başlandı. Bakın İslam ile terörü yan yana koyamazsınız. Bu algıyı tamamen değiştirmeliyiz. Bugün vatandaşlarımızın orada hem kimliklerini muhafaza, hem de bu algı ile karşı karşıya kalma sorunu var. Geleneğimizi sürdürmek isteyen vatandaşların yanında olmak bizim için son derece önemli. Göçlerle ilgili sorumluluklar sadece vatandaşlarımızla ilgili değil. Boşnaklar, Arnavutlar gibi vatandaşların Avrupa ve ABD'deki mevcudiyetine baktığımızda onların da bizden hizmet beklediğini görüyoruz. Bu konuda ayrım yapmadan onların yanında olmalıyız. Madem Avrupa'da ırkçılık ve İslamifobia var. Bu tehdite maruz kalan tüm Müslümanların birlikte çalışması lazım. Fransa'da Yahudi cinayeti olduğunda Yahudiler hemen bir araya geldi. Bakın antisemitizm gibi, İslamifobia da bir insanlık suçudur."  TÜRKİYE'NİN GÖNÜL COĞRAFYASI
Türkiye'nin bir siyasi coğrafyası bir de gönül coğrafyası olduğunu dile getiren Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Kaderini bizim kaderimiz ile bütünleştirmiş; geleceğini bizle aynı gören coğrafya. İşte ilk deprem olan 1991 yılında bu coğrafyanın farkına vardık ve yeniden keşfettik. Biz bu coğrafya ile ortak acılar yaşadık. Şimdi bu coğrafya yeniden ayağa kalkıyor ve merkez konumunda olan ülke Türkiye. Stratejik Derinlik kitabından sonra yazmayı planladığım kitabımın adı Merkez Ülke idi. Ancak, çeşitli sebeplerle başlayamadım. Türkiye herkesin referans gördüğü ülkedir. Gönül coğrafyamızda yaşayan insanlarımız bu ülkeye acziyet yakıştıramıyor. Onun için bizim güçlü olmamız lazım. Bizim için Somali ya da Afrika bir strateji değil. Bizim orada bulunmamızın tek sebebi gönül coğrafyamızdır. Afganistan, Bosna ve Somali. Bizim bu gönül coğrafyamız son derece önemlidir."
Diyanet İşleri Başkanlığından beklentilerinde gönül coğrafyamızda dini kurumların ye a Türkiye neden müdahale etmniden ihyası konusunda aktif görev alması olduğunu anlatan Davutoğlu, "Gönül coğrafyamızdaki dini kurumların üzerinden Marksist bir rejim geçtiği için büyük bir tasfiye süreci geçirmişler. Şimdi bu dini kurumların inşa ve ihya edilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı öncü olacaktır. Bunların muhafazası bizim için siyasi olarak elzemdir" dedi.
ORTADOĞU'DA MEZHEP KÖKENLİ ÇATIŞMA
Ortadoğu'da mezhep kökenli bir çatışmaya izin vermeyeceklerinin altını çizen Davutoğlu, şöyle konuştu: "Mezhep çatışmasına kesinlikle müsaade etmeyeceğiz. Suriye bağlamındaki gelişmelerde Hıristiyanların burada mağdur olacakları gündeme geliyor. Bunu tekrar vurgulayacağım. Bizim için Suriye söz konusu olduğunda ister Sünni, ister Müslüman; Hıristiyan olsun tüm Suriyeliler bizim komşumuzdur. Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında çıkarılmaya çalışılan gerilimleri engellemek için elimizden geleni yapmaya hazırız. Bizim Müslümanlar arası çatışmanın hızlandığı kuşakta barış için çalışmalar yapmamız gerek."
BM REFORM SÜRECİNDE ETKİN ROL OYNUYORUZ
Dünyada uluslararası siyasetin bir dönüşüm içinde olduğunu dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: "Halen 2. Dünya Savaşı dönemindeki sistemle devam eden BM Güvenlik Konseyinin bu halde devam etmesi imkansız. Örneğin Suriye'deki gelişmelerin bedelini biz ödüyoruz, Arap Dünyası ödüyor. Ama BM Güvenlik Konseyi'ne daimi üyeler burada veto yetkisine sahip. Bu sürdürülebilir bir şey değil. G-8 gibi bir yapı dünyayı idare edemez hale gelince G-20 gündeme geldi. Dünya artık o kadar entegre bir hale geldi ki; tüm ülkelerin bir araya gelmediği topluluklarla dünyaya yön vermek mümkün değil. BM reform sürecinde etkin rol oynuyoruz. Onun için G-20 en aktif ülkelerden biriyiz. Yeni bir siyasi düzen ve kültürel değişimin içindeyiz."

Editör: TE Bilişim