Sizlere Başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK’ün en çok sevdiğim, evrensel bir vecizesi ile merhaba demek isterim: “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır."

Kıymetli okurlarım,

Sizlere Başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK’ün en çok sevdiğim, evrensel bir vecizesi ile merhaba demek isterim:

“Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır."

Eğitim gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras, bir milletin selameti için tartışılmaz bir mihenk taşıdır.

Anayasamız Madde 42. — Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. eğitim ve öğretim, Devletin baş ifia gelen ödevlerin dendir. eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.

Bizler, yurttaşlar olarak her dönem eğitim sistemini, yaşanan olumsuzlukları kendi aramızda istişare etmişizdir. Hele ki okul çağında çocukları olan ebeveynler için durum git gide karmaşık bir hal almaktadır.

Malumunuz bir eğitim ve öğretim yılının daha sonuna geldik. Yakın geçmişte liseye giriş sınavı (LGS) ve üniversiteye giriş sınavı (YKS) yapıldı.

LGS’de 1 milyon 246 bin 429 öğrenci, YKS’de 3 milyon 527 bin 463 öğrenci ter döktü. Öğrenci ve velilerin amacı nitelikli eğitim alabilecekleri okullara girebilmek.

Şimdi sizlere bir eğitimci olarak görüşlerimi aktarmak istiyorum:

Hayat dinamik bir değişim içinde. Eğitim de buna ayak uydurmalı ve iyiye doğru sürekli evrilmeli. Ancak bu dönüşümün niceliğinden öte niteliği kayda değerdir. Ülkemizdeki temel sorun değişimlerin verilerden uzak bir şekilde yapılmasıdır. Hükümetlerin  eğitim alanında atacağı ilk adım eğitimdeki tüm yeni hamlelerin verilere dayandırılarak yapılması yönünde olmalıdır. Çocuklarımızın geleceği veriye dayalı reform kültürünün yeşermesine bağlıdır.

Bilişimin merkezde olduğu çağımızda okul öncesi eğitimin hayati ehemmiyet göstermekte olduğu su götürmez bir gerçektir.

Eğitimde verimlilik ülküsüyle yapılan yatırımların büyük bir paydası okul öncesi eğitim odaklıdır. Bunun sonucunda eğitim sağlam temeller üzerinde şekillenir.

Asya ülkeleri ve Finlandiya eğitim başarılarının ardında öğretmene verilen değer yatmaktadır. Bu sistemlerde öğretmenlik profesyonel bir meslek olarak tanımlanmış; öğretmen seçimi, eğitimi ve sosyoekonomik statüsü buna göre organize edilmiştir. Biz neden yapamıyoruz?

Türkiye, PISA’ya katılan ülkeler içinde en merkezi eğitim sistemine sahip ülkedir. PISA’da zirvede bulunan ülkeleri incelediğimizde öğretmen alımlarını yöneten, ders kitaplarını seçen ve müfredat çeşitlendirme gibi yetkilere sahip olan okul yöneticilerinin başarıya giden yolda kilit rol oynadığını görebiliriz.

Bu bize eğitimin bilimsel, özgür, katılımcı, sistematik ve gelişime açık paylaşımcı bir yapıda verilmesi gerektiğinin göstergesidir.

OECD ülkeleri arasında fakir öğrencilerin sayısı arttıkça sınıfların kalabalıklaştığı tek ülke Türkiye’dir. Bu böyle devam edemez!

Matematik ve fen alanında üstün başarı seviyesini yakalayan öğrencilerimizin oranı OECD ortalamasının çok altındadır. Bizler; milli bir STEM seferberliği (fen, teknoloji, matematik, mühendislik eğitimi) başlatarak katma değeri yüksek üretimin esas olduğu yeni ekonominin ihtiyaç duyduğu bu alanlarda yüksek becerili bireylerin yetişmesi için her ilde en az bir Fen ve Teknoloji lisesi açılmasına ön ayak olmalıyız.

Çoktan seçmeli sorularla temel becerilere dayalı sınavlar öğrencilerin ezber yeteneklerini ölçmekten başka bir işe yaramamaktadır. Milli eğitim açık uçlu sorularla muhakeme, eleştirel düşünce gibi üst beceri seviyelerine hitap eden yeni bir ulusal sınav sistemini hayata geçirmelidir.

Birçok konuda uzlaşamayan biz yetişkinleri en azından çocuklarımızın geleceği hususunda birleşmeye ve muasır medeniyet seviyesini yakalamaya, hatta bu eşiği aşmaya davet ediyorum.

En kalbi sevgi ve saygılarımla.

Mehmet Murat GÖKSOY